21 Şubat 2015 Cumartesi

işaret(ler)....



Bazen öyle bir ruh haline girer ki insan; bir işaret bekler harekete geçmek için. Hazırdır, her an aklındakileri hayata geçirebilecek durumdadır ama yapmaz, yapamaz. İçinden bir ses daha değil der, daha zamanı gelmedi.
Çok vakti varmış, sanki yarını garantiymiş gibi bekler. Önemini, yapması gerekeni bilse de durmasını söyler ona iç ses. Trenin perondan yavaşça çıktığını görsede koşmaz peşinden, nasip değilmiş der bir daha ki treni bekler. Sanki geleceği kesinmiş gibi..
Bazıları vardır ki; hiç beklemez, düşünce aklına düşer düşmez, atar adımı. Tartmaz hiç, yolun sonu uçurum mu diye ? Böylelerinin yolu kısadır genelde, bir dahaki durakta inerler. Hatta bilet parası bile ödemezler..
Ben işaretlere inanırım, ama kurcalamam orasını hiç. Zamanı,yeri gelince der geçerim. Benim neyime işaret(ler)i görmek, ben ki baş ucumda çalan alarmı duymaktan aciz. Ama her gün kurarım saati, belki uyanırım yarın diye..

26 Ocak 2015 Pazartesi

hayata dair....


Kaç nefes olduğunu bilmediğimiz hayatın bize bahşedilen kısmında boşa harcıyorsak nefesimizi hayat ne yapsın?....

Sevdiklerimizle bir arada olamadığımız anların bahanelerini bize veren kendi seçimlerimiz....yada kendimiz için yarattığımız özel anların...yarına güvenmek.yarına ertelemek yaptığımız yarının belirsizliğinde üstelik....yarın zamanın bize bir vaadi oysa teminatsız.yarın okyanusta binilen sandal küreksiz.rotasız...zamanın nasılda kimseyi es geçmeden akıp gittiği gerçeği, günlük,o nereye olduğunu çözemediğim koşturma canın içinde belki de bize gülerek cılız bir şekilde hatırlanmayı bekliyor....o gün yapmayıversek hayatımıza sekte vurmayacak islerin bahanesi olduğu nice güzel anı yasamadan geçiyoruz zamanın içinden...

Tadını dostun muhabbetinden alan kahvenin yerine plastik bardakta poşetle tatlanmış çayı tercih ediyorsak hayatın suçu ne?...iki satır yazmayı çok görüp; kullanılmaktan,herkese mal olmaktan eskimiş,kişiliksizleşmiş, hissiz cep mesajlarını yolluyorsak sevdiklerimize ve sonrada artık insanlık kalmadı nerede o eski günler diye serzenişte bulunuyorsak bide üstüne.Bu kendimize batıracak iğne kalmadığından mıdır acaba?... beklentilerimizi o kadar yüksek tutuyoruz ki,önümüzde bir dağ oluveriyor biz farkına varmadan...sonrada dağların geçilmezliğinde .dağların dağlara kavuşmazlığında uzaklaşıyoruz insanlardan... üstümüze sis gibi çökertiyoruz memnuniyetsizliklerimizi... oysa güneş her gün doğuyor bıkmadan biz görelim diye... bakmıyoruz! aklımıza gelmiyor ,kimin ne yediği ne giydiği, ne dediği ,kısmen ne hissettiği dünyanın neresinde kim bilir ne acılar yaşanıyor olabileceğinden daha çok ilgilendiriyor bizi...

Şükretmek için onca sebebin yanı başımızda durmasına rağmen yamacımıza bakmak ne kadarda uzak kalıyor bize...bir ölüm tecrübesi gerek belki de hepimize...hiç bitmeyecek gibi hoyratça harcadığımız nefeslerinde sayılı olduğunu anlamak için....yada her sabah uyandığımızda bir günlük bir hayat daha bağışlandığını hissetmeye çalışmak,hiç ihtimal verme sekte; tek gerçeğin her yaşayanın bir gün ölümü tadacağı gerçeğinde,o günün son günümüz olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyerek yaşamaya ne dersiniz ?



ben kimmiyim....

Çok da eskilerde olmayan bir tarihte doğdu. Kulağına ismini fısıldadılar: BURAK. İsmini büyüyünce çok da sevmedi ama şikayet de etmedi. Sonradan 'terazi' burcu olduğunu öğrendi sonradan da ne demek olduğunu.

aslında biraz zaman olmuş dünya bana merhaba diyeli.. 

Elinden kalem bi düşmüş bir yapışmış.. yazdıklarını bazen sevmiş bazen sevmemiş. ama hiçbirine kıyamamış...
Kalbinizde olup da hiç kimseye anlatmayı başaramadığımız, dile getirilmesi imkansız bir şey var ya,işte Allah onu biliyor...

bir plak olsammm....



Bir plak olsam ...
Zeki Müren çalsam ...
Bozulsam ...
Aynı yerde takılsam ...
Hep tekrarlasam ...
"Elbet birgün buluşacağız."









guvercin gerdanlığı....

Güvercin gerdanlığı nedir bilir misin ? Güvercinin boynundaki kırmızımtırak tüyler vardır ya… Bir kere taktı mı güvercin o tasmayı boynuna, başka birini sevemezmiş. Ama fazla sevgiden güvercinler bazen birbirlerinin gırtlağını deşerlermiş. O yüzden o kızıl tasmaya ‘güvercin gerdanı’ derlermiş!güvercinlere değil sadece, belki gerçekten seven insanlarada takılmıştır o gerdanlıktan... bilemezsinnn gönlünü görmeden yüreğini bilmeden göremezsin, bilemezsin....



aşk;sandığın kadar değil, yandığın kadardır...

mevlananın dediği gibi  "aşk;sandığın kadar değil, yandığın kadardır..." bazen insanın gönlü yüreği aşkı herşeyi başkasındayken.sadece sevdiğine zarar gelmesin diye kendini ateşe verir. ve bir ömür yana yana, döne döne kavrulur o nar-ı ateşte....cehenneme kalmadan kendi hayatını yakar...

adı bende saklı....

adı bende saklı benim yüreğim onda saklı... gülüşüm huzurum neşem herşeyim onda saklı....

özlemekk


ÖZLEMEK

Öylesine özlemek ki...

... İçinin bir yerlerinde bir şeylerin yandığını, ufak ufak seni yediğini hissetmek... Normal hayatına devam etmeye çalışırken özlemek... Yemek yemeye çalışırken, kitap okumaya çalışırken, , düşünürken, yürürken, hiç aklından çıkmamacasına özlemek... Neden özlediğini tam olarak anlamlandıramadan özlemek... Yağmuru görünce, güneşi görünce, bir şey okuyunca, bir şey yediğinde, bir kelime söylediğinde, aynaya bakınca, Neyi özlediğini tam olarak bilemeden özlemek... Telefonla konuşmak, konuştuğunu fark etmeden özlemek, yazı yazmak, ne yazdığına tam olarak hakim olamadan özlemek, konuşurken, karşındakinin ne dediğine aklının yarısını ayırarak özlemek... Aramak isterken, aramaktan vazgeçerken, elin hep telefona giderken özlemek... Bakıp bakıp, yüzüne bakarken bile özlemek... Özlemekten usanarak özlemek... Yanındayken bile özlemek...
Böylesine özlemek... İçten, derinden, yürekten, beyninin tüm hücreleri ile özlemek...
Böylesine özlemek, ne kadar gerçek?
Özlersin de hani söyleyemezsin ya... İçinden bağırmak gelir bişey seni tutar bağıramazsın ya... Ulaşmak istersin yolunda engeller vardır ya...Gitmek istersin gidemez, kalmak istersin kalamazsın ya... Yüreğine basa basa sever, yüreğine basa basa içinden.....gider, yüreğine basa basa özlersin ya... İşte budur susarak özlemek!!!
Özlemek; Ağlamaktır 
Akan her gözyaşında anıları anımsamaktır. 
Özlemek; Uzaklara dalmaktır 
Çok uzaklara... 
Özlemek; Ümit etmektir 
Hayal etmek başarmanın yarısıdır misali. 
Özlemek; Sıkılmaktır 
Bazen yalnızlığından, bazen ise etrafındaki gereksiz kalabalıktan. 
Özlemek; Haykırmaktır 
Sesin kısılırcasına özledim diye bağırmaktır. 
Özlemek; Kızmaktır 
Bazen özlemine neden olanlara, bazen ise kadere çaresizce.
Özlemek; Yanılmaktır 
Gece yarısı kalktığında, her şeyin bir rüya olduğunu anladığında mesela. 
Özlemek; Sabretmektir 
Usanmadan şafağı gözlemektir 
Yılları, ayları, haftaları, günleri, saatleri, 
dakikaları hatta saniyeleri kovalamaktır. 
Özlemek; Yaşamaktır 
Yalnızlığa inat mücadele etmektir.. 
Özlemek; kavuşmaktır 
Bir daha ayrılmayacasına... Hayal bile olsa.



çok ÖZLERSİN özlediğini o'na söyleyemezsin  ya işte o an ona hasret gözlerinden damla damla yaşlar süzülür...!!!
Ben ÖZLEDİM seni , Yâr Sen ÖZLEMEDİN Mİ beni????





Sadakat ne menem şeydir bu sadakat?

Teslim olunmadan sadık olunmaz...
Sadakat ne menem şeydir bu sadakat? Sadakat sır saklamak mıdır? Sessiz kalmak mıdır? Kıyametin kopacağını bile bile…
Ölüm gibidir sadakat, pazarlığı olmaz. Bir kere çizgiyi geçtin mi yoktur dönüşü… Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın sana hayat; çeker gider sadık kalmaz sonunda… Ama kötülük öyle mi hep yanı başındadır insanın.
Sözler verilir, sözler unutulur; gün gelir ihanet eden sadakat ister. Sadaka gibi verilmez sadakat, isteyen hepsini ister. Sevdiğine sadık kalan adam kendinden vazgeçebilen adamdır.

çaresizlikk

En karanlık gününde en çaresiz anında kendini ortaya atıyorsan eğer en umutsuz anında kendin için değil çocukların için kendini çare diye sunuyorsan eğer, yüreğinde çocuğunun sevgisini tutan hiç kimse çaresiz değildir. Tüm kapılar üstüne kitlenmiş de olsa birinin kalbinde yer tutan hiç kimse tutsak değildir kendi kafesi...ne… Çaresizlik; aradığın çarenin belki tam önünde olması ama onu bulacak vaktin olmamasıdır çaresizlik. Çaresizlik; cevapsız kurak bir ıssızlık değildir. Dışarıda devam edecek hayattır asıl engel… Asıl engel sana geçit vermeyen seni umursamayan seni yutan hayattır asıl engel.

Elinden birşey gelmeyince kabullenmek kolaydır.Asıl çaresizlik kendine elimden geleni yaptım mı diye sormaktır. Çünkü asıl çaresizlik çareyi geçirmişken eline avuçlarının içinden kaçırmaktır

Bazen yaşamak için öldürmek zorundasın. Bazen yaşamak için içindeki sevgi seni öldürmeden sen onu öldürmek zorundasın.

Çaresizlik aradığı çarenin belki tam önünde olması ama onu bulacak vaktin olmamasıdır çaresizlik...

hepsi bu kadar....

Değişen ben değilim 
Dönüşen savaş 
Yaşlanmakla ıslanmak aynı şey: 

Bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak 

Şimdi ölüm bile yetmiyor 
Acılarımızı tartmaya 
Dostlar 
Alıngan bir sahili pinekliyorlar 
Bir merhabayı bıçaklar gibi artık 
Selamlaşmalar 

Değişen ben değilim 
Dönüşen savaş 

Artık zaman bile yetmiyor 
Yaşadığımızı sanmaya

Yine de ışıklar bu kenti 
Güzelmiş gibi gösteriyor 
Geceleri... 

Geceler... 
Yani 
Ahmet Haşim in kafiyeleri... 

Seni aklıma düşüren 
Yerçekimi değil 
Yalancı yıldızlar 
Öyle uzaksın ki 
Üflesem soğuyacaksın 
Sarılsam okyanus 

Bir aşka yetecek kadar 
Ve anımsatacak kadar 
Sebepsiz bir ölümü, 
Acılarımız 
Ve kafiyelerimiz var... 

İşte hepsi bu kadar...